aralık 1999 sayı:7

Ana Sayfa + Kapsama AlanıKünye

KUNDUZ

 

ölüm (Os. Mevt, Vefat; Fr. Mort, Al. Tod, İng. Death) Cansızlaşma... Yaşam karşılığı olarak kullanılan ölüm deyimi, canlı varlıklardaki yaşamsal görevlerin bir daha yinelenmemek üzere sona ermesi önermesiyle tanımlanır. Dinsel anlamda ölüm ruhun bedenden ayrılması’dır. İlkin ölümü yokolma anlamında yorumlayan antikçağ felsefesi Herakleitos’la onun bir dönüşme olduğunu sezmiştir. Ölüm korkusu, ölümsüzlük isteği, ölümden sonra neler olduğu konuları sadece ilk felsefelerde değil, günümüz felsefesinde de başlıca araştırma konusudur. Orhan Hançerlioğlu. Felsefe Ansiklopedisi

“Varlaşan her şey yok olacaktır.” Goethe, Faust

Yahudi-hıristiyan-islam geleneğinde ölüm, bir tanrı takdir’idir ve insanlar için zorunludur, ölümsüz olan sadece tanrıdır. Kur’an’a göre “her can ölümü tadacaktır; sonra bize döndürüleceksiniz.” (Ankebut suresi, 57) “Ey insanlar! Şu iğreti hayatın menfaati için yaptığınız azgınlık ve taşkınlık yalnız sizin aleyhinizedir. Bir süre sonra bize döndürüleceksiniz ve yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.” (Yunus suresi 23) “Ve saat mutlaka gelecektir. Kuşku yok onda. Ve Allah kabirlerdeki şuurlu varlıkları diriltecektir.” (Hac suresi 7) “De ki: “İş yapıp değer üretin; yapıp ürettiğinizi Allah da resulü de müminler de görecektir. Ve siz görülmeyen alemi de görülen alemi de bilenin huzuruna döndürüleceksiniz, O size yapıp ettiklerinizi birbir haber verecektir.” (Tevbe suresi 105) İslam tasavvufuna göre ölüm diye bir şey yoktur, tanrıdan gelen ruh gene tanrıya döner. Bu, ruhun karanlıktan kurtulup aydınlığa kavuşmasıdır., fena’dan bekaa’ya geçmesidir, ölümlülükten ölümsüzlüğe ulaşmasıdır, gerçek ve sonsuz yaşama başlamasıdır.

“Yaşam ve ölüm, insan varlığının birbirinden ayrılmaz ve sıkıca bağımlı iki yanıdır. Yaşayan her şey ölecektir, ama yaşam asla tükenmeyecek ve sonsuzca sürüp gidecektir. İnsan da kişi olarak ölecektir, ama yaşama kazandırdıklarıyla sonsuzca yaşamakta devam edecektir. Yaşamının nedenini bilen insan ölümünün de nedenini bilir ve ölümden korkmaz.Orhan Hançerlioğlu.

... uzun zamandan bu yana hiçbir isteğim yok ve artık ölümden de korkmuyorum. O zamandan bu yana geçmişi ve geleceği neşeyle düşünüyorum. Adelbert Von Chamısson. Peter Schlemıhl’den Mina

DORN- İnsanın altmış iki yaşında hayatından hoşnut olmadığını belirtmesi, kabul edersiniz ki yüce gönüllü bir davranış değil.
SORİN- Ne dik kafalı adam bu! Yahu, ben yaşamak istiyorum, anlasanıza!
DORN- Hafiflik... Doğa yasalarına göre her yaşam bir yerde sona ermek zorundadır...
SORİN- Siz doymuş bir adam olarak yargı veriyorsunuz. Kanıksamışsınız artık, hayata karşı umursamazlığınız bundan, sizin için hepsi bir. Fakat ölmek sizin için de korkunç olacak.
DORN- Ölüm korkusu hayvansal bir korkudur... Onu altetmek gerekir. Ancak ölümden sonraki hayata inananlar bilinçli olarak korkarlar ölümden, çünkü günahlarının ağırlığı altında ezilirler... Oysa siz, bir kere öteki dünyaya inanan biri değilsiniz; ikincisi ne günahınız var? Yirmi beş yıl Adalet Bakanlığında çalıştınız, hepsi bu.
Anton Çehov. Martı

... tragedya şairinin çoğunda, bir tyrannos, katilin elinde can verirken şöyle bağırır: Ne talihsizim! ölüyorum; hiçbir dostum da yok!
Hiçbir tragedya yazarının yapıtında parasızlıktan ölen bir tyrannos görülmez.
Platon. Dionysios’a mektup

... insanın öleceğini bilmesi, fakat ne zaman öleceğini bilmemesi, ölmeyecekmiş gibi davranması, onun eylemlerini, başarılarını olumlu yönde etkiliyor...
İnsanın ölümden korkması doğal görülmelidir. Bu korku sadece insanın önünde sınırlı bir zamanın bulunduğu hakkındaki bilgi değildir, ölüm hakkındaki bilgisizliktir. Böyle bir duyguya sahip olmak doğaldır. Fakat bütün insanların böyle bir duyguya sahip olduklarını söylemek güçtür. İnsanlar arasında gününü gün eden ya da başka bir dünyaya hazırlananlar vardır. İnsanlar değişik değer duygularına sahiptir. Değer duygusu, insanın eylemlerini yöneten etkendir. Böyle olduğuna göre bu dünyayı bir zindan, gelip geçici bir dünya olarak görenler daima çıkacaktır...
Felsefi antropoloji için ölümden sonra yaşama insanın başarılarında yaşamasıdır; insanın başarılarının ölümsüz olmasıdır. Bu ebedilik insansal bir ebediliktir. Aynı şeyi Kant da, Goethe de, Nietzsche de söylemiştir. Nietzsche’ye göre bir insan ya da sosyal birlik, tarihte oluşturduğu başarıları ölçüsünde kalıcıdır, ölümsüzdür. İmdi tarihte sürüp gelen, insanın başarılarıdır. Örneğin Kepler, Galilei, Newton, Descartes, D.Hume, Kant, Nietzsche, Planck, Einstein, Fatih, Napoleon, Atatürk ve daha da sayılabilecek olanlar hep yaptıklarıyla, başarılarıyla yaşayacaklardır. Bunların dışında kalanlar, Schopenhauer’ın deyimiyle bir fabrika eşyası gibi meydana gelen yığın, iz bırakmadan kaybolup gidecektir. İnsan ölçüsünde ölümsüzlük ve ölüm, böyle bir anlam taşıyabilir.
Takiyettin Mengüşoğlu. İnsan Felsefesi

... Kırk yaşındayım artık; şaka değil, kırk yıllık koca bir ömür, yaşlılığın ta kendisi! Kırkından fazla yaşamak ayıptır, aşağılıktır, ahlaksızlıktır. Kim yaşar kırkından fazla? Haydi, bana açıkça, elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin! İsterseniz size ben açıklayayım: Aptallar, namussuzlar yaşarlar kırkından sonra. Bütün ihtiyarların, o ak saçlı, güzel kokular sürünmüş saygıdeğer ihtiyarların yüzüne karşı söylerim bunu! Hatta çıkar, sokaklarda haykırırım! Buna hakkım var, çünkü kendim de altmış yaşına kadar yaşayacağım! Üstelik yetmişimi, seksenimi bulacağım! Öf! İzin verin, biraz soluk alayım!.. Dostoyevski. Yeraltından Notlar

Platon’un “Filosof, gerçekten felsefe yapabilmek için ölmesini öğrenmelidir” sözleri tekrar edilir. Bu düşünce bu dünyaya yabancı kalanların başka bir aleme karşı özlemlerini ifade ediyor. Fakat yeni felsefenin ethosu (Ahlak sferi) bizden bunun tam aksini istiyor: “Filosof eğer gerçekten felsefe yapmak istiyorsa, yaşamayı öğrenmelidir”. Takiyettin Mengüşoğlu Fenomenologi ve N. Hartmann

“... iyi bir insana, ne hayatta ne de öldükten sonra, hiçbir kötülük gelmez... Artık ayrılmak zamanı geldi, yolumuza gidelim: ben ölmeğe, siz yaşamağa. Hangisi daha iyi?...” Platon. Sokrates’in Müdafaası

... tatlı, yumuşacık bir ışık gördüm. Şimdi bütün ağrılarımı dindireceğini sandığım uyku gibi tatlı ve çekiciydi bu ışık. İçinde birini gördüm. Çocuk gibi sordum, “Sen kimsin?” diye:
“Ben Azrail,” dedi. “Ademoğlunun bu alemdeki yolculuğuna ben son veririm. Çocukları analarından, karıları kocalarından, sevgilileri birbirlerinden, babaları kızlarından ben ayırırım. Bu alemde benimle karşılaşmayan canlı kalmayacak.”
Ölümün kaçınılmaz olduğunu anlayınca ağlamaya başladım.
Ağlamak da beni derinden susatıyordu. Bir yanda arttıkça insanı serseme çeviren bir acı vardı, yüzümün gözümün kan içinde kaldığı aceleci ve zalim yerdi orası. Öte yanda ise acelenin ve zulmün bittiği yer vardı, ama bana yabancı ve korkutucuydu o yer. Ölülerin dünyasının Azrail’in beni çağırdığı o ışıklı alem olduğunu bildiğim için korkuyordum oradan. Ama öte yandan da, beni acılar içinde haykıra haykıra kıvrandıran bu dünyada uzun bir süre duramayacağımı, bu korkunç acı ve işkence ülkesinde bana huzurlu hiçbir köşe kalmadığını anlıyordum. Bu dünyada kalabilmek için sanki, yaşadıkça bu korkunç acıya katlanmam gerekiyordu ve bu da benim ihtiyar halimle yapabileceğim bir şey değildi.
Böylece, ölmeden hemen önce kendim istedim ölmeyi. Aynı anda da, bütün hayatım boyunca kafa yorup, kitaplarda cevabını bulamadığım şeyin, nasıl olup da insanların hepsinin istisnasız ölmeyi başardıkları sorusunun cevabının, bu basit istek olduğunu hemen anladım. Ölümün beni daha bir bilge kılacağını da...
...ölürken neden bir dar gömleğin içinden çıkar gibi rahatladığımı da anladım: Bundan sonra bana hiçbir şey yasak değildi ve bütün zamanları ve mekanları yaşayabilmek için sınırsız bir sürem ve yerim vardı.
...Heyecandan kendimi tutamadım.
“Peki hepsinin, bütün bunların... bu alemin anlamı ne?”
“Sır,”
diye içimde işittim. Ya da “Sev,” diye. Bu ikisinden de tam emin olamadım ama.
Orhan Pamuk. Benim Adım Kırmızı (Ben Eniştenizim)

... bulduk-buldurduk anlamı saklı tuttuk. H62 Beyaz Çizgi 21 Ağustos 1991